Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi daha çok Ege, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılıyor. Ülkemizin en önemli tarım ürünleri arasında yer alan zeytin, Aydın ekonomisinin lokomotif ürünlerinden biri olarak da dikkat çekiyor. Zeytin üretimi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı beslenmede, istihdam sağlanmasında ve diğer sanayi kollarına pazar açmada, yüksek katma değeriyle tarım ekonomisi için büyük önem taşıyor. Bununla birlikte Aydın ekonomisinin temel ürünlerinden biri olan zeytin ve zeytinyağının en büyük sorunu markalaşma sorunu olarak göze çarpıyor.
Yaklaşık 25 milyon ağaç sayısıyla sektörde lider konumda bulunan Aydın, 275 bin ton zeytin üretimiyle de ülkemizin toplam zeytin üretimi içerisinde önemli bir yere sahip. Aydın Ziraat Odası verilerine göre de ülke genelinde 222 bin ton yağlık zeytin üretimi ve yaklaşık 45 bin ton zeytinyağı üretimi ile ilk sırada yer alan Aydın, yaklaşık 52 bin ton sofralık zeytin üremiyle de ikinci sırada yer alıyor. Üretim bakımından zirvelerde bulunan Aydın’ın yerel marka oluşturamamasının nedenlerini sektör temsilcileriyle görüştük.
“Önümüzdeki Dönemde Çiftçilerimiz Muhakkak Kendi Markalarını Oluşturmalıdır”
Laboratuvar ölçümlerine göre dünyanın en kaliteli zeytinyağlarının Aydında üretildiğini savunan Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı, markalaşma olabilmesi için çiftçilerin bu konuda bir hayli eğitim görmesi gerektiğini belirterek markalaşmanın ağacın bakımından başlayıp uzun bir yolculuğunun olduğunu ve çiftçinin bunu çok iyi takip etmesi gerektiğini ifade etti. Markalaşmanın önemine değinen Posacı, birkaç yıl önce 4 – 5 liraya satılan zeytinyağının 250 gr veya 500 gramlık şişelerde ambalajlanıp litre fiyatı 35 – 40 lira civarında satıldığını vurgulayarak markalaşmanın sağladığı avantajları anlattı. Avrupa ülkelerinde özellikle İtalya’da her işletmenin zeytinyağını kendi tesislerinde işleyip markalaştırdığını böylelikle kazançlarını arttırdığını söyleyen Posacı, “ Önümüzdeki dönemde çiftçilerimiz muhakkak kendi markalarını oluşturmalıdır.” dedi.
“Gümrük Birliği Anlaşması Zeytinyağının Ölüm Fermanıdır”
Genel olarak endüstriyel ve işlenmiş tarımsal ürünleri kapsayan Gümrük Birliği Anlaşması’nın 31 Aralık 1995 tarihinde yürürlüğe girmesiyle zeytinyağı için sıkıntılı günlerin başladığını ifade eden Aydın Ticaret Borsası Başkanı Adnan Bosnalı, yapılan anlaşmaya göre Avrupa Birliğinden (AB) kırmızı et ve domates ithal ederek karşılığında da AB’ye markalı zeytinyağı satabileceğimizi söyledi. Türkiye’nin Avrupa Birliğinden kırmızı et ve domates gibi ürünleri ithal etmediğini ve dolayısı ile AB’nin de Türkiye’den markalı zeytinyağı ithal etmediğini vurgulayarak, Türkiye’nin ihraç etmeye çalıştığı markalı zeytinyağı için litrede 1,3 Euro gümrük uygulandığını açıkladı. Bosnalı, “ AB’ye üye ülkelerin çiftçilerine 1 litre zeytinyağı için 1.2 Euro prim verirken bizim ülkemizde 70 kuruş veriliyor. Bunun üzerine bir de AB ülkelerine ihracata kalkıştığınızda 1.3 fonla karşılaşıyoruz… Bu şartlarda bizim AB ülkelerine karşı hiç rekabet şansımız yok… Bu da bizi Uzak Doğu ve Amerika pazarlarına itiyor. Buralara malın gitmesi, paranın dönmesi en az 1,5 ay, tabii bu da güç meselesi. Biz Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayarak zeytinyağının katlini yapmışız, kendi kalemize gol yemişiz” diye konuştu.
“Markalaşma İçin Birliklere Kooperatiflere İhtiyacımız Var”
Aydın köylüsünün geçimini zeytin, incir ve pamuktan sağladığını ifade eden Polat Makine A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat, nüfusun artmasıyla birlikte tarım arazilerinin arsalara dönüştüğünü ve miras yoluyla parçalanarak küçüldüğünü, dolayısıyla küçük tarım arazilerinden yola çıkarak marka oluşturmanın zor olduğuna dikkat çekti. Tarımın Aydın ekonomisinin olmazsa olmazı olduğunu vurgulayan İbrahim Polat, küçük üreticilerin birlikler veya kooperatifler kurarak ürettikleri ürünü, markalaştırmaları gerektiğini vurguladı. Polat, ürünlerin markalaşmadan satılmasının üreticinin kârını düşüren bir faktör olduğuna değinerek “Yurtdışında birkaç köy birleşerek birlik kurmuş, bütün köylünün zeytini aynı fabrikada sıkılıyor ve çıkan yağlar birlik çatısı altında satılıyor. Birlik çatısı altında satıldığı için ürün markalaşıyor, ürün markalaştığı için de büyük marketler sizin ürününüzü tercih ediyor, ürün değer kazanıyor ve üreticinin üründen elde ettiği kârı artıyor.” diye konuştu.
“Yetiştiriyoruz, Üretiyoruz fakat Ulusal Çapta Bir Markamız Yok”
Aydın halkının büyük çoğunluğunun tarım ve hayvancılıkla uğraştığını belirten İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdür Yardımcısı Yılmaz Bozkır, Aydın’ın incir üretiminde hem kalite hem miktar bakımından dünya birincisi, zeytin bakımından da yaklaşık 22 milyon ağaç sayısıyla ülke genelinde en fazla ağaç sayısına sahip il olduğunu söyledi. Bununla beraber 45 bin ton yağ üretimi ve 52 bin ton sofralık zeytin üretimiyle ilk sıralarda yer alan Aydın’ın ulusal çapta tanınır bir markasının olmamasını eleştiren Bozkır, “Yetiştiriyoruz, üretiyoruz fakat ulusal çapta bir markamız yok. Markalaşma konusunda Ticaret Odası, Sanayi Odası, Valilik ve milletvekilleriyle görüşmeler yapıyoruz ve bu konunun takipçisiyiz. Bu çalışmaların en kısa sürede meyvelerini vereceğini umuyorum. Aydın sadece zeytin ve zeytinyağında değil incirde, kestanede, pamukta da markasına kavuşacaktır” diye konuştu.
Markalaşma Ürettiğiniz Ürünün Kalitesinin Süreklilik Arz Etmesiyle Mümkündür
Aydın Ticaret Odası (AYTO) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Ülken, amaçlarının Aydın’ın sadece sembol ürünlerinin değil, üretilen her ürününün tanınırlığını arttırmak ve tümünün markalaşmasını sağlamak olduğunu belirterek markalaşmanın üretilen ürün veya hizmetin kalitesinin süreklilik arz etmesiyle mümkün olabileceğini söyledi. Marka oluşturmak için neler yapılması gerektiğini anlatan Ülken, “Ürünün tüketici kitlesi tarafından benimsenmesi için reklam ve tanıtımının iyi yapılması, hedef kitle analizleri yapılarak hedef kitlenin belirlenmesi, iyi bir satış pazarlama yönetimi, marka imajının oluşturulması ve sürekli olarak ürünün Ar-Ge ile desteklenmesi gerekmektedir.” dedi. Markalaşmak için firmaların kurumsallaşması gerektiğine de değinen Ülken, Aydın’daki birçok şirketin aile şirketi olduğunu ve bunun markalaşmanın önündeki en büyük sorunlardan biri olduğuna dikkat çekti.
Ülken, AYTO tanıtım tırı ile yurtiçi ve yurtdışı fuarlara üyeleriyle birlikte katılarak hem ürünlerin tanıtımlarını yaptıklarını hem de üyelerinde markalaşma bilinci oluşturduklarını ifade etti. Ülken, Aydın’ın sembol ürünlerinin marka değerini arttırmak için Türk Patent Enstitüsü nezdinde girişimlerde bulunduklarını ve markalaşmak ve kurumsallaşmak adına 2015 yılı içerisinde üyelerine yönelik eğitimler ve seminerler düzenlediklerini sözlerine ekledi.
“Markalaşma Olmadan Üretici Korunamaz”
Gıda sanayisi dışında birçok alanda kullanılan zeytinyağının Aydın halkının temel geçim kaynaklarından biri olduğunu dile getiren Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Satış Kooperatifi Aydın Şube Başkanı Rahmi Işıklı, üreticinin ürününü hak ettiği değerden satabilmesinin markalaşmayla ilgili olduğunu vurguladı. Ürünün ambalaja girmesiyle birlikte değer kazandığını, üretimde sürekliliğin sağlandığını ve üreticinin yarınından emin olarak malını piyasaya sürdüğünü ifade eden Işıklı, “ Markalaşma demek fiyat istikrarı demektir, piyasadaki dalgalanmaları en az seviyede tutmaktır. Bununla beraber markalaşma sadece üreticiyi koruyan değil üreticiyle birlikte tüketiciyi de koruyan bir unsurdur. Zeytinyağında tağşiş (Ticarette tüketicinin farkına varamayacağı şekilde değerli bir maddenin içerisine daha değersiz bir madde karıştırmak.) oldukça yaygınlaştı ve bunun önüne geçmek pek mümkün olmuyor. 3 liraya satılan pamuk yağı 20 liraya satılan zeytinyağı ile karıştırılıyor. Bunun önüne geçebilmek ancak markalaşmayla mümkün olabilir. Çünkü marka demek kimlik demektir” diye konuştu.
Markalaşmak istiyoruz ama markalaşmanın kaliteden geçtiğini unutuyoruz.
Aydın’da üretilen zeytinyağlarının en önemli özelliği insanlarda bağışıklık sistemini kuvvetlendiren fenol bileşiklerin oranının yüksek olmasıdır. İçerik bakımından zengin olan zeytinyağlarımızın kalitesini ise birden çok faktör etkiliyor. Bunlardan en önemlileri üreticilerimizin ürünlerini delikli plastik kasalar yerine hala naylon çuvallarla taşıması, depolama için de plastik kapları tercih etmesi. Naylon çuvalların içinde açıkta günlerce bekleyen zeytin oksidasyona uğruyor, peroksit sayısı ve asitliği yükseliyor, kokusu ve tadı değişiyor. Buna bağlı olarak da kalitesi düşüyor. Markalaşmak istiyoruz ama markalaşmanın kaliteden geçtiğini unutuyoruz. Bu konuda öncelikle çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Zeytin, toplandıktan sonra kasalar ya da kıl çuvallar içinde taşınmalı ve fazla bekletilmeden sıkıma girmelidir. Zeytinyağının koku çekme, saklandığı kabın tadını alma gibi özelliklerinden dolayı depolanma koşullarına da dikkat edilmelidir. Depolamada renkli plastik bidonlar yerine serin ve karanlık ortamda çelik ya da koyu renkli camdan yapılmış kaplar kullanılmalıdır. Zeytin ve zeytinyağı üretimi titizlik ve organizasyon işidir. Bu da markalaşma ile ilgilidir. Körfez illerine göre Aydın’da tağşiş oranı daha fazladır. Bunun da sebebi markalaşma eksikliğidir. Kaliteli yağlarımız var fakat pazarlayacak çok fazla markamız yok. Ürünümüze öncelikle kendimiz sahip çıkmalıyız. Ürünümüze sahip çıkacak markaları oluşturmalıyız.
Aydın Zeytinyağında Neden Markalaşamıyor?
Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi daha çok Ege, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılıyor. Ülkemizin en önemli tarım ürünleri arasında yer alan zeytin, Aydın ekonomisinin lokomotif ürünlerinden biri olarak da dikkat çekiyor. Zeytin üretimi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı beslenmede, istihdam sağlanmasında ve diğer sanayi kollarına pazar açmada, yüksek katma değeriyle tarım ekonomisi için büyük önem taşıyor. Bununla birlikte Aydın ekonomisinin temel ürünlerinden biri olan zeytin ve zeytinyağının en büyük sorunu markalaşma sorunu olarak göze çarpıyor.
Yaklaşık 25 milyon ağaç sayısıyla sektörde lider konumda bulunan Aydın, 275 bin ton zeytin üretimiyle de ülkemizin toplam zeytin üretimi içerisinde önemli bir yere sahip. Aydın Ziraat Odası verilerine göre de ülke genelinde 222 bin ton yağlık zeytin üretimi ve yaklaşık 45 bin ton zeytinyağı üretimi ile ilk sırada yer alan Aydın, yaklaşık 52 bin ton sofralık zeytin üremiyle de ikinci sırada yer alıyor. Üretim bakımından zirvelerde bulunan Aydın’ın yerel marka oluşturamamasının nedenlerini sektör temsilcileriyle görüştük.
“Önümüzdeki Dönemde Çiftçilerimiz Muhakkak Kendi Markalarını Oluşturmalıdır”
Laboratuvar ölçümlerine göre dünyanın en kaliteli zeytinyağlarının Aydında üretildiğini savunan Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı, markalaşma olabilmesi için çiftçilerin bu konuda bir hayli eğitim görmesi gerektiğini belirterek markalaşmanın ağacın bakımından başlayıp uzun bir yolculuğunun olduğunu ve çiftçinin bunu çok iyi takip etmesi gerektiğini ifade etti. Markalaşmanın önemine değinen Posacı, birkaç yıl önce 4 – 5 liraya satılan zeytinyağının 250 gr veya 500 gramlık şişelerde ambalajlanıp litre fiyatı 35 – 40 lira civarında satıldığını vurgulayarak markalaşmanın sağladığı avantajları anlattı. Avrupa ülkelerinde özellikle İtalya’da her işletmenin zeytinyağını kendi tesislerinde işleyip markalaştırdığını böylelikle kazançlarını arttırdığını söyleyen Posacı, “ Önümüzdeki dönemde çiftçilerimiz muhakkak kendi markalarını oluşturmalıdır.” dedi.
“Gümrük Birliği Anlaşması Zeytinyağının Ölüm Fermanıdır”
Genel olarak endüstriyel ve işlenmiş tarımsal ürünleri kapsayan Gümrük Birliği Anlaşması’nın 31 Aralık 1995 tarihinde yürürlüğe girmesiyle zeytinyağı için sıkıntılı günlerin başladığını ifade eden Aydın Ticaret Borsası Başkanı Adnan Bosnalı, yapılan anlaşmaya göre Avrupa Birliğinden (AB) kırmızı et ve domates ithal ederek karşılığında da AB’ye markalı zeytinyağı satabileceğimizi söyledi. Türkiye’nin Avrupa Birliğinden kırmızı et ve domates gibi ürünleri ithal etmediğini ve dolayısı ile AB’nin de Türkiye’den markalı zeytinyağı ithal etmediğini vurgulayarak, Türkiye’nin ihraç etmeye çalıştığı markalı zeytinyağı için litrede 1,3 Euro gümrük uygulandığını açıkladı. Bosnalı, “ AB’ye üye ülkelerin çiftçilerine 1 litre zeytinyağı için 1.2 Euro prim verirken bizim ülkemizde 70 kuruş veriliyor. Bunun üzerine bir de AB ülkelerine ihracata kalkıştığınızda 1.3 fonla karşılaşıyoruz… Bu şartlarda bizim AB ülkelerine karşı hiç rekabet şansımız yok… Bu da bizi Uzak Doğu ve Amerika pazarlarına itiyor. Buralara malın gitmesi, paranın dönmesi en az 1,5 ay, tabii bu da güç meselesi. Biz Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayarak zeytinyağının katlini yapmışız, kendi kalemize gol yemişiz” diye konuştu.
“Markalaşma İçin Birliklere Kooperatiflere İhtiyacımız Var”
Aydın köylüsünün geçimini zeytin, incir ve pamuktan sağladığını ifade eden Polat Makine A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat, nüfusun artmasıyla birlikte tarım arazilerinin arsalara dönüştüğünü ve miras yoluyla parçalanarak küçüldüğünü, dolayısıyla küçük tarım arazilerinden yola çıkarak marka oluşturmanın zor olduğuna dikkat çekti. Tarımın Aydın ekonomisinin olmazsa olmazı olduğunu vurgulayan İbrahim Polat, küçük üreticilerin birlikler veya kooperatifler kurarak ürettikleri ürünü, markalaştırmaları gerektiğini vurguladı. Polat, ürünlerin markalaşmadan satılmasının üreticinin kârını düşüren bir faktör olduğuna değinerek “Yurtdışında birkaç köy birleşerek birlik kurmuş, bütün köylünün zeytini aynı fabrikada sıkılıyor ve çıkan yağlar birlik çatısı altında satılıyor. Birlik çatısı altında satıldığı için ürün markalaşıyor, ürün markalaştığı için de büyük marketler sizin ürününüzü tercih ediyor, ürün değer kazanıyor ve üreticinin üründen elde ettiği kârı artıyor.” diye konuştu.
“Yetiştiriyoruz, Üretiyoruz fakat Ulusal Çapta Bir Markamız Yok”
Aydın halkının büyük çoğunluğunun tarım ve hayvancılıkla uğraştığını belirten İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdür Yardımcısı Yılmaz Bozkır, Aydın’ın incir üretiminde hem kalite hem miktar bakımından dünya birincisi, zeytin bakımından da yaklaşık 22 milyon ağaç sayısıyla ülke genelinde en fazla ağaç sayısına sahip il olduğunu söyledi. Bununla beraber 45 bin ton yağ üretimi ve 52 bin ton sofralık zeytin üretimiyle ilk sıralarda yer alan Aydın’ın ulusal çapta tanınır bir markasının olmamasını eleştiren Bozkır, “Yetiştiriyoruz, üretiyoruz fakat ulusal çapta bir markamız yok. Markalaşma konusunda Ticaret Odası, Sanayi Odası, Valilik ve milletvekilleriyle görüşmeler yapıyoruz ve bu konunun takipçisiyiz. Bu çalışmaların en kısa sürede meyvelerini vereceğini umuyorum. Aydın sadece zeytin ve zeytinyağında değil incirde, kestanede, pamukta da markasına kavuşacaktır” diye konuştu.
Markalaşma Ürettiğiniz Ürünün Kalitesinin Süreklilik Arz Etmesiyle Mümkündür
Aydın Ticaret Odası (AYTO) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Ülken, amaçlarının Aydın’ın sadece sembol ürünlerinin değil, üretilen her ürününün tanınırlığını arttırmak ve tümünün markalaşmasını sağlamak olduğunu belirterek markalaşmanın üretilen ürün veya hizmetin kalitesinin süreklilik arz etmesiyle mümkün olabileceğini söyledi. Marka oluşturmak için neler yapılması gerektiğini anlatan Ülken, “Ürünün tüketici kitlesi tarafından benimsenmesi için reklam ve tanıtımının iyi yapılması, hedef kitle analizleri yapılarak hedef kitlenin belirlenmesi, iyi bir satış pazarlama yönetimi, marka imajının oluşturulması ve sürekli olarak ürünün Ar-Ge ile desteklenmesi gerekmektedir.” dedi. Markalaşmak için firmaların kurumsallaşması gerektiğine de değinen Ülken, Aydın’daki birçok şirketin aile şirketi olduğunu ve bunun markalaşmanın önündeki en büyük sorunlardan biri olduğuna dikkat çekti.
Ülken, AYTO tanıtım tırı ile yurtiçi ve yurtdışı fuarlara üyeleriyle birlikte katılarak hem ürünlerin tanıtımlarını yaptıklarını hem de üyelerinde markalaşma bilinci oluşturduklarını ifade etti. Ülken, Aydın’ın sembol ürünlerinin marka değerini arttırmak için Türk Patent Enstitüsü nezdinde girişimlerde bulunduklarını ve markalaşmak ve kurumsallaşmak adına 2015 yılı içerisinde üyelerine yönelik eğitimler ve seminerler düzenlediklerini sözlerine ekledi.
“Markalaşma Olmadan Üretici Korunamaz”
Gıda sanayisi dışında birçok alanda kullanılan zeytinyağının Aydın halkının temel geçim kaynaklarından biri olduğunu dile getiren Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Satış Kooperatifi Aydın Şube Başkanı Rahmi Işıklı, üreticinin ürününü hak ettiği değerden satabilmesinin markalaşmayla ilgili olduğunu vurguladı. Ürünün ambalaja girmesiyle birlikte değer kazandığını, üretimde sürekliliğin sağlandığını ve üreticinin yarınından emin olarak malını piyasaya sürdüğünü ifade eden Işıklı, “ Markalaşma demek fiyat istikrarı demektir, piyasadaki dalgalanmaları en az seviyede tutmaktır. Bununla beraber markalaşma sadece üreticiyi koruyan değil üreticiyle birlikte tüketiciyi de koruyan bir unsurdur. Zeytinyağında tağşiş (Ticarette tüketicinin farkına varamayacağı şekilde değerli bir maddenin içerisine daha değersiz bir madde karıştırmak.) oldukça yaygınlaştı ve bunun önüne geçmek pek mümkün olmuyor. 3 liraya satılan pamuk yağı 20 liraya satılan zeytinyağı ile karıştırılıyor. Bunun önüne geçebilmek ancak markalaşmayla mümkün olabilir. Çünkü marka demek kimlik demektir” diye konuştu.